Belde yaşanan her ağrı, bel fıtığı değildir
Omurlar arasında yer alan disk adlı kıkırdakların, bulundukları yerden çıkması ve yakınlarından geçen sinirleri sıkıştırması bel fıtığı olarak tanımlanır. Yani belde yaşanan her ağrı, bel fıtığı olarak tanımlanamaz. Yalnızca bacağa gelen sinirin disk tarafından sıkışmış olması bel fıtığını işaret eder. Bu sıkışmanın yerine, miktarına ve süresine göre hastalarda his veya kuvvet kaybına kadar değişiklik gösteren şikayetler de görülebilir.
Fıtık tedavisinde ayırıcı tanı çok önemli
Bel ağrısı ile gelen hastaların tedavisindeki en önemli unsur ayırıcı tanıdır. Çünkü kalça eklemlerindeki problemler, omurgadaki eğrilikler, kemikte oluşan iltihap, yaşla ortaya çıkan kireçlenme veya kemik erimesi gibi sebepler bel ağrılarına yol açabiliyor. Ayrıca doğum veya rahim sarkmasından kaynaklanan bel ağrıları, böbrek ve safra taşı kökenli ağrılar, bacaklara kan taşıyan damarlardaki tıkanıklıklar sonucu oluşan ağrılar da diğer bel ağrısı sebepleri arasında sayılıyor. Bu gibi ağrılar da hastaların bel fıtığından şüphelenmelerine neden olabiliyor. Bu hastalar, yalnızca konunun uzmanı hekimler tarafından değerlendirilmeli ve doğru merkezlere yönlendirilmelidir. Bel kaslarındaki kasılmaya bağlı olan ağrılar, yalnızca yatak istirahati ve konservatif tedavi olarak adlandırılan ilaç tedavileri ile iyileşebilir. Ancak bel ağrılarındaki tedavi sürecinde bazı doğru bilinen yanlışlara dikkat etmek gerekiyor.
Bilimsellikten uzak yöntemler sakatlıklara yol açabilir
Bel fıtığı tedavisi için hastalığın boyutuna göre çeşitli yöntemler uygulanabiliyor. Ancak halk arasında bilinen ve yaygın olarak uygulanan, bilimsellikten uzak ve yanlış yöntemler hastalarda kalıcı hasarlara ve sakatlanmalara yol açabiliyor. Hatta bu durum, doğru tedavi ile iyileşebilecek hastaların tedavisinde gecikmelerin yaşanmasına dahi neden olabiliyor. Halk arasında doğru bilinen yanlışların başında “Bel fıtığı, bel çektirme ile geriler” düşüncesi geliyor. Bu inanışın tamamen yanlış olduğu, bel çektirmenin yalnızca faset eklemlerdeki (omurların arka uzantılarındaki eklemler) kaymalarda fayda sağlayabildiği bilinmelidir. Çünkü bu yöntem, ileri derecede bel fıtığı olan kişilere uygulandığında fıtığın yırtılarak kopmasına ve hastada felç durumunun ortaya çıkmasına sebep olabilir.
Her fıtık ameliyat gerektirmez
Halk arasında tedavi süreci kadar ameliyat ve ameliyat sonrası döneme dair de pek çok yanlış bilgi mevcut. Öyle ki bu hatalı bilgiler nedeniyle hastalar, ameliyat konusunda ciddi korku ve endişe duyabiliyor. Ancak bilinmelidir ki her hasta ameliyat gerektirmiyor. Çünkü bel fıtıkları, omurilik ve sinir köküne ileri düzeyde bası yapmıyorsa ilaç tedavisi, fizik tedavi ve bel egzersizleri gibi konservatif yöntemlerle tedavi edilebiliyor. Hatta hastaların yaklaşık yüzde 95’i bu yöntemler ile iyileşebiliyor. Hastaların bir kısmı ise, ameliyatın bel fıtığı veya omurga kireçlenmelerinde son çare olduğunu düşünüyor. Ancak bunun aksine, bazı durumlarda ameliyat ilk ve tek seçenek olabiliyor. Özellikle uzun süre devam eden şiddetli ağrı, ayaklarda kuvvet kaybı ve idrar kaçırma gibi şikayetler yaşanıyorsa ameliyat tercih edilebiliyor. Toplum içinde bel fıtığının ameliyattan sonra tekrarlama riskinin çok yüksek olduğuna inanılır. Oysa ameliyat sonrası istirahat süresine uyulan hastalarda, kilo düzenlemesi yapılarak, düzenli egzersizlerle birlikte doğru oturup kalkma eğitimleri verildiğinde, hastalığın yeniden tekrar etme oranı yüzde 5’in altına düşmektedir.